26 Kasım 2015 Perşembe

Sağlam Bir İlişkide Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

  • Saçlar

İlişkinin en başında, saçlar iki taraf için de çok önemlidir. Saçınızla o kadar uğraşırsınız ki öğle yemeklerini kuaförde yemeye başlarsınız. Fakat ilişki devam ettikçe saçınızın yağmurda ıslanmasının ya da kabarmasının ilişkinizi zedelemeyeceğini fark edersiniz.  Hatta kendinizi yağmurda ıslanmışken bile inanılmaz çekici hissedebilirsiniz. 

  • Güven
Güven bir ilişkide olmazsa olmaz en temel unsurdur. Genelde çiftler bir diğerinin ne yapmakta olduğu ya da kiminle yapmakta olduğu konusunda endişelenirler. Eğer sağlam bir ilişkiniz varsa partneriniz nerede ve kiminle olursa olsun ona güvenebileceğinizi bilirsiniz.

  • Ayrı Geçen Zaman 
7/24 birlikte olmasanız da ilişkinizin yürüyebileceğini bilmek harika bir duygudur. Birbirinizden ayrı geçirdiğiniz sürenin birbirinizi özlemenize fırsat verdiğinin farkında olduğunuz için kendinizi tebrik etmelisiniz. Ayrı geçen zaman, aranızdaki bağın güçlenmesine fırsat tanır.

  • Kendin Ol, Böyle Çok Daha Güzelsin ;)
İlişkinin en başında bazı yönlerimizi gizleriz. Fakat ilişki ilerledikçe, kendimiz oluveririz. Dağınıklığımız ya da çılgın düşüncelerimiz karşımızdaki kişiyi korkutmak yerine ona şirin geldiği için kendimize güvenimiz tavan yapar.

  • Mesaja Anında Cevap Gelmemesi

Başlarda her mesaja anında cevap beklerken, zaman ilerledikçe karşınızdaki kişinin tıpkı sizin gibi sürekli elinde telefon ile yaşayamayacağını bilirsiniz. Mesajlarınıza HEMEN yanıt alamadığınızda paniğe kapılmazsınız. 

  • Yalnız Zaman
Partneriniz arkadaşlarıyla bir iki akşam geçirmek istediğinde kendinizi haksızlığa uğramış hissetmezsiniz. İlişki yeni ise bu durum  üzerinde fazla kafa yorabilirsiniz fakat güven oluştuktan sonra bu durumu kişisel algılamazsınız. Bazen tıpkı sizin gibi onun da arkadaşlarıyla bir iki akşam geçirmeye ihtiyacı olabilir.

25 Kasım 2015 Çarşamba

Zarar Verme!

Ahimsa - zarar verme! incitme!
Janizm, Budizm ve Hinduizm'in temel kavramlarından biri olan Ahimsa ile ilk tanışmam Yoga hocam sayesinde oldu.
Sanskritçe bir sözcük olan Ahimsa, hims - saldırmak, himsa - incitmek, zarar vermek köklerinin karşıtı; İncitme!, Zarar verme! anlamına gelmektedir.
Bu kavram tarihte ilk olarak Vedik yazıtlarında karşımıza çıkıyor (İ.Ö. 5.yy). "Tüm varlıklar bana dostça baksın, ben de aynı davranayım ve birbirimize bir dostun gözünden bakalım'' -Yajurveda
20.yüzyıla geldiğimizde, Mahatma Gandhi' nin Satyagraha felse
fesinin temelinde, Ahimsa' yı ustaca politikaya ve günlük yaşama uyguladığını görüyoruz.
Ahimsa' nın sembolü ise adından çok daha tanıdık! Fatima' nın Eli, Hameş'in Eli, Meryem'in Eli, Venüs' ün Eli... sonuçta bir el. Mezopotamya, Batı Afrika ve Hindistan' da kullanımı oldukça yaygın.
Diğer din ve hatta mezheplerde, anlam ve kullanım alanı değişiyor, nazara karşı koruyor, ehli beyti temsil ediyor, 5 kuralı, 5 kişiyi veya 5 kitabı temsil ediyor.
Bugünlerde kolyelerde, giyimde, ev tekstilinde kısacası her yerde rastlamaya başlayınca heyecanlandım. Fakat bu sembolün Ahimsa olarak kullanılmadığını ve hatta kolyesi olan birçok arkadaşımın ahimsa nedir, bu Fatima' nın Eli/ Hamsa' nın eli demesi üzerine araştırmaya başladım ve birçok yerde ''Fatima' nın Eli'' sembolünün Hindistan' a kadar yayıldığını okudum. Bunun üzerine yazmaya karar verdim.
Hindistan' da Ahimsa' yı simgeleyen o el ile Fatima'nın/ Hameş'in / Meryem' in eli aynı şeyi ifade etmiyor maalesef...
Nazar, güç, bereket için değil... Belki Fatima' nın Eli gibi sihirli bir gücü(!) yok ama yine de Ahimsa' yı bilmenin insanlık için önemli olduğunu düşünüyorum.
Egoyu, inançları ve dinleri bir kenara bırakıp, en çıplak halimizle kendimize ve çevremize baktığımızda, gökdelenlerin arasında bir avuç yeşil görünce içimizde yeşeren mutlulukta, denize dalıp doğayı dinlediğimiz anlarda bizi birbirimizden ayıran nedir?
Bir bütünün parçaları olduğumuzun, aynı atomlardan, aynı amino asitlerden meydana geldiğimizin farkına vardığımız an, hiçbir canlıya zarar vermeyeceğim dediğimiz an; fazla mesaileri, çöken ekonomileri, savaşları ve açlığı durdurabilecek güce erişebileceğimizi düşünüyorum.
Ahimsa, uzun uzun araştırılması ve sindirilmesi gereken bir felsefe, umarım merakınızı uyandırmayı başarmışımdır...
Namaste

İş Yaşantınız ile İlgili Cevaplamanız Gereken 10 Soru:



1. İsteyerek seçtiğiniz bir meslekte mi çalışıyorsunuz?

2. Haftada kaç saat çalışıyorsunuz?

3. İşinizin beraberinde getirdiği yükümlülükler nelerdir? (Ör. Sık sık iş seyahatine çıkar mısınız? Ya da eve iş getirmeniz gerekir mi?)

4. Hayalinizdeki meslek nedir?

5. Daha önce hiç ‘’işkolik’’ olduğunuz söylendi mi?

6. Emeklilik planınız nedir? Çalışmayı bıraktıktan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?

7. Hiç kovuldunuz mu?

8. Bir işi aniden bıraktığınız oldu mu? Sık sık iş değiştiriyor musunuz?


9. İşinizi bir kariyer olarak mı yoksa yapılması gereken bir iş olarak mı görüyorsunuz?

10. İşinizin, herhangi bir ilişkinizin sonlanmasında rolü oldu mu?

Mutluluk için Taktikler


İnsanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biridir mutluluk.

Çoğu eylemimizi mutlu olma adına gerçekleştirmekteyiz. Hedefler koyup onları gerçekleştirmek için çalışırız. Hedefler gerçekleştikçe mutlu olmamız gerekir, bazen bu gerçekleşir ve tatmin duygusu hissederiz. Bazı durumlarda hedefler gerçekleştiğinde bir boşluk hissine kapılıp yeni hedefler belirler ve onların peşine düşeriz. Bazen de gerçekleşen hedefler bizi hiç mutlu etmez.

Bu noktada mutlu olmak adına kendimize kurabileceğimiz tuzaklara dikkat etmek gerekir. Mutlu olmak isterken hayatın gerçeklerini görmezden gelir, her olumsuz durumdan kaçmayı veya hoşlandığımız durumları görmezden gelmeyi seçersek hayatımızı yaşanmaz bir hale getirmemiz olası bir durumdur. 


Yapılan en büyük hata mutlu olmak için kullandığımız araçları amaca dönüştürmektir.

Çok para kazanmanın, şık elbiselerin, lüks arabaların, gösterişli evlerin büyüsüne kapılıp mutluluk kaynağı olduklarını düşünürseniz, bu hedeflere ulaştıktan sonra geride kalan boşluk duygusuyla başa çıkabilmek için sürekli yeni maceralar aramaya başlar ve sonunda yorulup durduğunuzda dibe çökersiniz. 


Epikuros'un dediği gibi 'Yeterlinin az geldiği insana hiçbir şey yetmez.' Bu tuzağa düşmemek için, ünlü filozof Descartes'in mutluluk tanımını hatırlamakta fayda var, ''Mutluluk erdeme, erdem de aklın iyi kullanılmasına bağlıdır.'' Mutluluk ulaşılacak olan nokta olmaktan çok yolculuğun kendisi olmalıdır.

Hedeflerimizin bizim için doğru olup olmadığı üzerinde düşünmek daha sonrasında yaşanabilecek negatif durumları önlemek ve kendimizi tanımak açısından atmamız gereken önemli bir adımdır.

Büyük bir amacımız olduğunda küçük hedefler belirleyip, onları yerine getirdikçe artan motivasyon ile yola devam etmek başarılı bir yöntemdir. Fakat bu planın çalışması için hem küçük hedeflerin hem de büyük resmin değerlerimizle uyum içinde olması gerekmektedir.

Örneğin, değerleri arasında yardımseverlik olan birini düşünelim. Bu kişinin hedefleri neler olabilir? Hedefi de Afrika'da gönüllü olarak çalışmak olsun. Bu kişinin değerleri ile örtüşen bir hedefi olduğu aşikardır ve hedefini gerçekleştirdiğinde hem iç huzurunu yakalayacak hem de sürdürebilecek ve geliştirmeye devam edecektir. Büyük ihtimalle insanlara yardım eden başarılı bir doktor ya da öğretmen olacaktır. Fakat hayat her zaman planladığımız gibi gitmez. 


Siz elinizden geleni yapsanız da neticeleri kontrol edemezsiniz. Ünlü düşünür Russell, '' Başarı saadetin yalnızca unsurlarından biri olabilir ve ona ulaşmak için diğer unsurlar feda edilirse, fazla pahalıya gelmiş olur.'' der.

Mükemmeliyetçilik de hedeflerimiz ile aramızda bir engel olabilir. Sonucun mükemmel olmasına odaklanarak bir çok fırsatı kaçırabilir ya da sırf mükemmel olmadı diye başarılarımızı bir kenara itebiliriz.

Bu noktada yola devam edip etmemek ve nasıl devam edileceği konusunda kişinin hayata bakışı çok önemlidir. 


Mutluluk gerçekçi olmakla başlar. 

İlerleme ancak olması gerekene değil, olana odaklanarak gerçekleşebilir. 

Bir deyişe göre, güneşli havanın mutluluk kaynağı olduğunu düşünen biri hiç yağmurda dans etmemiş demektir. 

Hayata gerçekçi gözlerden bakıp, pozitif yanlarını da görmeyi başaran kişi daha önce fark etmediği olasılıkları fark edecektir.

 Yardımsever örneğimize geri dönecek olursak, amacı uğruna Afrika' ya gidemediğini yada bir doktor veya öğretmen olamadığını varsayalım, lokal bir derneğe üye olabilir, gönüllü okuma -yazma kursları verebilir, siyasi arenada fikirleri ile destek verebilir... Önünde sonsuz seçenek olduğu aşikar. Şartlarına en uygun olan hedefe odaklandığı takdirde başarılı olacağı neredeyse kesin çünkü değerlerine uygun bir yol seçmiş olacak. Russ Harris' in de dediği gibi '' Başarı değerlerimizle yaşar.''

Mutluluk bir duygudur. 

Bir duygunun oluşumunu ise düşüncelerimiz şekillendirir. Olumsuz düşüncelere meyilliyse olumlu duygular beklemek akıllıca olmaz. Bu durumda düşünce şeklimizi değiştirmemiz gerekir. Bu söylendiği kadar kolay değildir, kimse hayata bakışının hatalı olduğunu kabul etmek istemez. Fakat bizler inanç ve değerlerimizi sorgulayabilecek beceriye sahip varlıklarız. Düşüncelerimizi analiz edebilir ve değiştirebiliriz. 

Bazı durumlarda düşüncelerimizi değiştirmenin en kolay yolu davranışlarımızı değiştirmekten geçer.
En zoru da budur.
Sebebi olmayan ya da gerçekçi olmayan bir korku ya da endişe halinde olduğunuzu düşünün, gerçekçi olmadığını biliyorsunuz ama yine de hissediyorsunuz. 
Peki ne yapacaksınız? 
Davranışlarınızı değiştireceksiniz. 
Duygularınızın sizi yönetmesine izin vermek yerine siz onları yöneteceksiniz. Korksanız da doktora gideceksiniz, hayata devam edeceksiniz ve bir süre sonra duygularınız da değişmeye başlayacak. 

''Bir sözcük bizi hayattaki tüm ağırlıktan ve acılardan kurtarır, bu sözcük Sevgidir'' - Socrates


Anılarımız, hedeflerimiz, yürüdüğümüz yol...Seçimlerimiz... 

Geçmişe dönüp baktığımızda, hatırladığımız anılar sevgi içeren anlardan ibarettir. Olumlu ya da olumsuz tüm anılarımızda sevgi ve sevdiklerimiz içkindir.

Gelecek ile ilgili hedeflerimiz de sevmek ve sevilmek üzerinedir, fakat bazen yolda ilerlerken yakına bakmaktan uzağı göremez hale geliriz.
Hedefin adı değişiverir: Para, kariyer, güzel bir elbise...

Kendimize soralım:
Neden X miktar para kazanmak istiyorum?
Kariyerimde istediğim noktaya geldiğim zaman nasıl hissedeceğim?
Bunun hayatımda neleri değiştireceğini düşünüyorum?
Bu elbiseyi giydiğimde nasıl hissedeceğim?

En sevdiğiniz elbisenizi düşünün, sizi onu bu kadar sevmeye iten ne idi?

Cevapların hepsinde sevgi gizli...

Öyleyse hedeflerimiz için yarını beklemeye gerek yok!
Sevgi ile hareket etmeye başlarsak, gerçek hedefimize daha kısa yoldan ulaşacağımız kesin...

Bu sayede Kelebek Etkisi de güçlenerek yoluna devam edebilir.

Sevgi ile dönen bir dünya dileğiyle!

Sabotajcılardan Kurtulmanın Yolları

Genel olarak sabotajcıları; içimizde yeşeren fikirlerin, filizlenen hayallerimizin köklerine balta vuran ve ellerindeki baltanın gölgesini yeşeren umutlarımız üzerine düşüren kişiler olarak tanımlıyorum. 

Peki kim bu sabotajcılar?
Küçük bir ipucu: En başarılı sabotajcı size en yakın olanı!
Çember genişledikçe etki alanları azalmakta çünkü değer verdiğiniz insanların fikirlerine önem verir, kaydedersiniz.

Dış Sabotajcılar; anneniz, babanız, eşiniz, çocuğunuz, arkadaşlarınız, maalesef bazen öğretmenleriniz ve iş yerindeki yöneticileriniz olabilir.

Üstelik sabotajcıların çoğunun kötü bir niyeti de yoktur ama ellerindeki baltayı fark etmezseniz, içinizde yeşeren gelişim filizlerini tekrar toprağın altına gömmeniz işten bile değildir.

Nasıl sabote ederler?
Sabotajcılar sizi dinlerken, söylediklerinizi, kendi doğruları, inançları, istekleri ve deneyimleri ile çerçeveler. Aslında sabotajcılar sizi değil, söylediklerinizin kendi iç dünyalarındaki izdüşümünü duyarlar. Buna göre fikirler üretir, cevaplar verir ve size tavsiyelerde bulunurlar.

Bu noktada beyin fırtınası mı yapıyorsunuz, farklı bakış açılarını mı deneyimliyorsunuz yoksa başkalarının sizi sınırlandırmasına mı seyirci kalıyorsunuz, bunun farkında olmanız gerekmektedir.

Size, bunu yapamazsın, bu saatten sonra bu iş olmaz, başkası da denedi ama yapamadı gibi cümleler duyduğunuzda karşınızdakinin kendi sınırlarını koyduğunu ve sizin sınırlarınızı bilemeyeceğini unutmayın!

Dış sabotajcıları tanıdıktan sonra başa çıkmak daha kolaydır. Ancak bir şartla: iç sabotajcıyı fark edip etkisiz hale getirerek.

En tehlikeli sabotajcı türü ise iç sabotajcı yani sizsiniz!

Nasıl mı?
Geçmişte yaşadığınız olumsuz deneyimlere, alışkanlıklara, ve küçük detaylara takılarak!

Unutmayın, nevi şahsına münhasır varlıklar olarak her birimizin farklı değerleri, farklı inançları, farklı becerileri, farklı zevkleri ve farklı sabote teknikleri var. Farklılıklara kucak açıp kendimizi tanıyarak öykümüze daha da anlam katabileceğimizi düşünüyorum.

Sevgiler!

Hızlı Mutluluk Rehberi!



Epikuros' un mutluluğa giden yolunda olmazsa olmazlarından biri olan dostluk, aynı zamanda varoluşumuzu anlamlandırmanın en kolay yoludur. 

Eğer kimse varlığınızdan haberdar değilse, var oluşunuzdan bahsedemezsiniz.

Söylediklerimizin dinlenmesini, düşüncelerimize değer verilmesini, takdir edilmeyi isteriz.

Fakat günümüz tüketim toplumunun, yalınkat değer yargılarına karşı elde etmeye çalıştığımız nitelikler bizleri kendi benliğimize yabancılaştırıyor.

Bu içi boş değerler yüzünden, bir çoğumuz günde sekiz saatini bilgisayar karşısında inanmadığı değerler için çalışarak geçirmek zorunda kalıyor.

Kimimiz ailesini, dostlarını hatta sağlığını ihmal edip uzun mesai saatleriyle günlerini yirmidört saatten üç saate çekiyor.

Amacımız daha çok para kazanmak, daha büyük bir ev almak, başkalarının kaybettiği üne, güce sahip olmak ve bu sayede takdir edilmek.

Oysaki unutulmaya başlanan çok daha kolay bir yolu var bu işin: gerçek dostlar edinmek!

Dostlarınız sizi içi boş değerlere göre yargılamaz, şirketteki unvanınızla, evinizdeki televizyonun markasıyla ilgilenmezler.

Onlar sizi kırmadan eleştirmeyi bilir ve sizi gerçekten siz olduğunuz için severler.

Kısacası asıl onlar varlığınıza anlam katar, sözlerinizi değerli kılar ve gelişiminize katkı sağlarlar.

Alışveriş merkezleri yerine dostlarımıza daha fazla vakit ayırabilirsek, hortumlarımız kahkahalara dönüşebilir.

Denemeye değer, öyle değil mi?


Aslı